31 Ocak 2018 Çarşamba

sen gelince kış günüme baharın geldiğini, birden bire elim-kolum-ayağım, sokulduğum sıcağım olduğunu, 6 ay önce hiçbir şeyimken şimdi yoldaşlığını umduğum olduğunu, bunca yorulmuşken, kızgınken, küskünken, ölüp yitip gitmeyi bile düşlemişken şimdi bir diğer ruhla beraber yaşama ve zorlukları göğüsleme arzusu duyduğumu, tüm bunları anlatacak kelime aramanın güç olduğunu ve boğazımın düğüm olduğunu, ..., bunların hepsini, sana anlatmak için, ağlamaktan başka hangi cümleyi seçebilirdim ?

şüphesiz müzik mucizedir ve ben dinlerken belini kıvırtasını getiren ritimlerle, umut dolu ezgilerin kudretine daima iman ettim:


https://www.youtube.com/watch?v=T2Jg4OWrJ-U


6 Ocak 2018 Cumartesi

özterapi

iyiyim.

beklediğimden çok iyi.
bu yollardan çoooook geç..medim ama bikaç kez geçtiğim yolu hemen ezberleme huyum sayesinde iyiyimdir belki.
demek ki az da olsa yetmiş evvelki gezi..
kabullenmek büyü gibi.
birileri tarafından
sevilmeyebilirim.
beğenilmeyebilirim.
istenmeyebilirim.
bunlar gerçek olabilir veya hiç öyle bir şey de olmayabilir.
ama önemi yok.
önemi olan şu ki, var edildim ve değerliyim.
nazlı, hilal ya da nhs olduğum için değil,
düşündüğüm gibi zeki pratik iyi ve tatlişko bi kız olduğum için de değil.
o minnoş merhamet çikolatalı kalbim  için de değil.
"var" olmaya mazhar kıldığı için.
günahkarım, sandığımdan da çok günahkarım.
ama...
bu ne güzel ama :')
hala fırsatım varsa anlamlı kılmaya.
hala bu ömrü bi güzelliğe tutturmaya fırsatım varsa.
ve bu "hala" aslında ansa.
zaman bir ansa ve o da şu ansa :p
tek isteğim kalbime mutmainliği.
yani tek isteğim onu anabilmek.
hakkıyla varabilmek ona.
yine onu görebilmek ayda, aynada, anda, ağaçta, annede, saçta, avuçta... avuçta. avucun içindeki çizgiler var ya ha orda.
görün, bilin, yaklaş bana.
yaklaş bana.

Birtakım sızılar...

parmak uçlarındaki ankara ayazı sızısı, gözlerindeki dünyaya çok bakıyor ve çok şeyler görüyor olmanın sızısı, ayak tabanlarındaki; yokuşlu, uzun yollar yürümenin sızısı, itirazların sızısı, derslere yeterli vakit ayıramamanın sızısı, manevi mânâdaki ilmen yetersiz hissetmenin sızısı, nasıl etse bilememenin sızısı, durup durup bi anda nefsine gafil avlanışlarının sızısı, içinde yankılanan ama kimsenin duymadığı "yoruldum"ların sızısı artık bedeninin mutat birer parçasıydı.
Kimse umut cümleleri söylemiyor artık bize.
Kendimiz bile...
Hayallerimizi yüzümüze dan diye inen gerçeklere şok olurken elimizden düşürdük. Kırıldılar, kırıkları, ayaklara, saplandılar. Her adımımız acıya döndü, her adım kan. Yürümeye çalıştık. . Yürüyemedik. Kendimize verdiğimiz "güzel günler göreceğiz güneşli günler" artık ikna etmedi. Dostlarımız, annemiz babamız gözlerimizdeki ışığı yakmak için çaba bile harcamadı. Belki düğmeye basmak bi iki cümle bi sarılma bi gülüş kadar kolaydı ama yapmadılar. Umursamadılar. Ya da çaresizliğimizin farkına bile varmadılar.
Karanlıkta kaldık. Karanlıkta kaldı, ellerimiz gözlerimiz ayaklarımız. Karanlıkta kaldı ısrarla kanayan yaralarımız. Kadim, daim, müdavim yaralarımız. Zamanın iyileştirmediği, aksine deştiği; zalim yaralarımız.
Karanlıkta kırmızıydı kan revan içi ayaklarımız.
Görülmediler. Bilinmediler. Tedavi edilmediler. Öldük. Koktuk. Çürüdük.



    24.11.2014 

"her ilmin kendine mahsus adamları vardır ve her şey ne için yaratıldıysa o onun için kolaylaştırılmıştır."